Ekim 21, 2008

NE SENİNLE NE SENSİZ "İSTANBUL"



ÇUBUK GÖLÜ



GÖYNÜK



GÖYNÜK



ÇUBUK GÖLÜ



SÜNNET GÖLÜ


Geçtiğimiz haftasonu bu güzel şehrin keşmekeşinden biraz olsun uzaklaşmak için Abant'taydık.Bu gezi diğer Abant gezilerinden biraz farklı oldu bizim için, fikir verdiğin için teşekkürler Serkan:)

Bu sefer Bolu üzerinden değil de Eskişehir-Bilecik yolu üzerinden gidelim bakalım nelerle karşılaşacağız dedik, bismillah deyip çıktık yola...sabahın ilk ışıklarında güne başlamak gerçekten çok bereketli oluyor,test edilmiştir efendim:)Saat 10.30 gibi Diyar-ı Akşemsettin Göynük'e gelmiştik bile, farklı bir gezi olacağı daha o dakikadan anlaşıldı zaten. Hani derler ya çok okuyan mı çok gezen mi diye, açıkçası ilçe sınırlarına girmeden Akşemseddin Hazretlerinin kabrinin burda olduğunu bilmiyorduk, gerçekten bugün çağırılmışız.

Şehir, iki katlı cumbalı ahşap evlerle kurulmuş, lokantalar, mağazalar, belediye binası, hükümet konağı vs... bütün binalar aynı mimaride yapılmış o kadar güzel görünüyor ki... şehrin ortasından bir su kanalı geçiyor... Sabahın köründe aç bilaç yola çıkınca kahvaltı yapabileceğimiz bir yer aramaya koyulduk, zaten küçük bir şehir olduğu için hemencecik buluverdik. Derenin kenarında ahşap bir lokantaya girip güzel bir kahvaltı yaptık, küçük bir şehir turunun ardından önce Ömer Sikkin hazretlerinin ardından Akşemsettin Hazretlerinin türbesini ziyaret edip duamızı yaptıktan sonra Çubuk gölüne doğru yola çıkıyoruz

Neyle karşılaşacağımızı bilmeden Çubuk köyüne geldik tabi gölün kenarına geldiğimizde bu muhteşem doğa manzarası karşısında nutkumuz tutuldu,yel değirmenleri ve göl ne kadar da yakışmış bu coğrafyaya, gerçi bu değirmenler birkaç yıl önce özel bir kanala çekilen Rüzgarlı bahçe filmi için özel olarak inşaa edilip eskitilmiş, film birkaç bölüm yayınlandıktan sonra talihsizlikler yüzünden yayından kaldırılmış, yel değirmenleri ve o bölge de bir bekçisiyle kendi ıssızlığına terkedilmiş bence böyle atıl durmaması gereken bir mekan bakalım kim ne zaman keşfedecek??

Sonbahar olduğu için herhalde pek ziyaretçi de yoktu, derenin kenarındaki çay bahçesinde birer kahve içip yolumuza devam ediyoruz, sırada Sünnet Gölü var,burası da yurdumun cennet köşelerinden bir tanesi kışın daha da bir güzeldir muhakkak,bu haliyle bile büyüleyici, görülesi bir mekan, artık Mudurnu'ya yaklaştığımız belli oldu hani:)) etrafta tavuk çiftlikleri boy göstermeye başladı, sünnet gölünün kenarında da kocamaan bir yumurta heykeli vardı:)) biz Mudurnuyu görmeden orayı teğet geçip Abant'a döndürüyoruz yönümüzü, herzaman kışını görürdük bakalım baharı nasıl oluyor??







Ekim 07, 2008

MOLAA...


mola camping


şile ağva yolu


üzerine hindistan cevizi serpilmiş pasta(şaka şaka mantar:))

6 ekim 2008 tam 6 yıl oldu aynı yastığa baş koymaya başlayalı...bana 6 yıldır güzellikler yaşatan bir eşim var hamdolsun,Rabbim iki cihanda beraber olmamızı nasip etsin inşallah.Bu vesileyle Hafta sonu Şile'ye gittik, İstanbul'da olupta şehre hem yakın hem uzak olmak böyle birşey.

Cumartesi sabah saat 9'da yola çıktık daimi yol arkadaşlarımız:)Erdem ailesini evlerinden alıp mutlu mesut bir şekilde günümüze başladık.11 gibi Ümraniye-Şile yolu üzerindeki köylü lokantalarından birinde güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra Şile merkezdeki Değirmen Otele yerleştik,geçen yıl da burada kalmıştık gerçekten güzel bir mekan.

Valizlerimizi yerleştirdikten sonra hep beraber çıkıp Ağva yolu üzerindeki köyleri gezip Mola Camping'e geldik, zaten bütün günü orda geçirsen hiç sıkılmazsın, öyle bir yer...Ahşap bungalov evleri kestane ağaçları ve bu mevsime özgü mantarıyla masallardan fırlamış da gelmiş sanki burası; Vural bey de gerçekten çok misafirperverdi sağolsun...

Uzun bir molanın ardından köyleri gezmeye devam... Yine yolumuzun üzerinde küçük bir çay bahçesinde çay içip yanımızda getirdiğimiz meyvelerden birer ikişer yedik, tabi hamak keyfi de bambaşka canım hele de derenin üzerine doğru salınıyorsa hamak daha da heyecanlı,ha bu arada neredeyse ortadan ikiye ayrılıyordum,Bülent'i hamaktan kaldırmak için bir elimden o, diğerinden Nurhan tutunca iki süpermenin arasında ölüyorum sandım:) kollarımın kendine gelmesi birkaç günü aldı:)

Tabi bu arada akşamı da yaptık çaktırmadan... Otelimize gelip odamıza çekildik,beyler otelin nimetlerinden faydalanmak üzere hamam ve saunaya gittiler...ama sanmayınki biz mahrum kaldık;akşam yemeğinden sonra eşlerimiz bizi de saunaya götürdüler onlar kapıda nöbet tuttu biz de nurhanla işin sefasını sürdük:)tabi hamamdan çıktığımızda pestil olmuştuk yani,eeee alışık olmayınca epey yordu bizi.şimdi rahat bir uyku bizi bekliyor.

Sabah 12 ye doğru otelimizden ayrılıp Ağva'ya doğru sahilden yola çıkıyoruz.Ağva girişinde nehrin kenarındaki cafelerin birinde molamızı verdik erkekler tavla oynarken biz de deniz bisikletine binip Ağva deresinin tadını çıkardık, gerçekten çok eğlenceliydi.

Şile'nin akşamı birbaşka güzel, hele de Şile fenerinin civarındaysanız keyfinize diyecek yok. Akşam yemeğimizi de Mercanköşk Sosyal tesislerinde yedik, envai çeşit balıklar önümüzde "ye beni ye beni" diye yalvarıyordu sanki :) Ha bu arada Şile' nin anlamıymış "Mercanköşk", bunu da dipnot olarak belirtmek istedim

artık eve dönüş vakti geldi, eyvallah...